26 Nisan 2010 Pazartesi

CAMDAKİ FERYAT

Ev ararken bodrum katın penceresinde şöyle masum ve çekingen bir feryat gördüm : “Lütfen pencerenin önüne park etmeyiniz.” Hiç kullanılmadığı hâlinden belli olan falan marka bir cip, camdaki iniltiye inat o pencerenin önüne, park etmiş gibiydi. Çünkü o arabanın sahibinin ensesi arabanın lastikleri kadar kalın, kendi de bir o kadar odundu. Zaten ensesi kalın olanın gözleri kör, kulakları sağır olur. Bu tipler, garibanın sesini duymaz, hâlini bilmez. Ama kendisinden daha yüksek perdeden havlayan birisinin karşısında yüzünü yerlere sürer, hatta ayaklarını yalar. Camdaki feryâda ne diye kulak versin? Çünkü o an: “ Kime ne yalakalık yaparsam, iki paralık bile olmayan şerefimi ayaklar altına alırsam, şu kadar kazanırım.” diye düşünüyordu.
Bodrum katında oturanlar güneşe hasrettir. Bazen karşı binanın bir penceresinden yansıyan güneşin hayat bahşeden ışıkları birkaç dakika da olsa eve bayram getirir. İki saniyelik güneş, yüzleri güldürmeye yeter. Bu aydınlığı, güzelliği kapkara bulut olup engelleyen, düşüncesiz, sonradan görme odunlar ne bilsin?

Hiç yorum yok: