30 Nisan 2010 Cuma

ÖZEL DERSLER VE ÖSS YA DA NEYSE
Yakınımda gördüğüm öğrencilerin çoğu bir zamanlar tehditli okul kurslarında ve zorba öğretmenlerin
zoruyla özel ders almışlar. Hatta bazıları da "Bu kitabı almazsanız karnede babayı alırsınız!" gibi
tehditlerle öğrencilere birtakım test kitapları satmışlar. Hatta birtakım dersanelerden komisyon
alarak, tek amacı ticaret yapmak olan dersanelere tehditle,şantajla,baskıyla öğrenci transferi
yapmışlar. İşte bunlara maruz kalan zavallı öğrencileri gördük. Birçoğu dün açıklanan sınav
sonuçlarınıdan haberdar olduklarında perişan olmuşlardı. Yüzlerinden düşen bin değil, yüz bin
değil milyon parça idi.Sihirli değnek sahipleri zoraki özel ders, tehditli kurslarda sözüm ona
eğitim alanlar derslerinde destansı başarılara imza atıyorlardı. Sıfır olan notlar bir anda
yüzlere çıkıyordu. "Nasıl olur?" Sihirli değnek sahipleri var ya! Hani nerede bu özel derslerin
kerametleri. Zoraki özel derslere, tehditli kurslara maruz kalanlar 200'lü puanlarda serbest yüzüş
yapıyorlardı. Suratlar bir karış. Ama bu gerçek yarış! Karpuzcular kesmece satıyor.Bu ne demek.
Satttığım mal kötüyse sana iyisini veririm demektir. Peki bilgilerini üç kuruşa daha doğrusu
olmayan şerefini üç kuruşa satanlar neden paralarını aldıkları paraları iade etmezler? Bundan
sonra koridorlarda "KESMECE BUNLAR!" diyerek kurslara çağıranlar duyarsanız hiç şaşırmayın.
"KESMECE BUNLAR!" Bunları söylediğim için "KÜSMECE YOK!"

27 Nisan 2010 Salı

Kütüphane Manileri

Her taraf lâle sünbül
Muhabbet saka bülbül
Sohbetleri kaçırmaz
Dört dörtlüktür Fezâgül

Güzel bir yazı olsun
Sünbül gül mazı olsun
Fezâ'nın annesinden...
Allah'ım râzı olsun

Kütüphane gülistan
İçimde bir heyecan
Hep mani yazın diyor
Artık benden Neslihan

Nedene de niçine
Sığmaz içi içine
Muhammet Emin kızar
Sabah akşam pis Çin'e

Bin bir kitap verilmiş
Hepsi yere serilmiş
Yeşim Hanım gelince
Kütüphane dirilmiş

Hastalara kan verir
Kitap heyecan verir
Şifadır sohbetleri
Kütüphane can verir

İstemem onluk yüzlük
Gözünde büyük gözlük
Ey iyi gösterici
Bu kitaplarla sözlük

Tozlu tozlu kitaplar
Her soruyu cevaplar
Akıllı insanlarla
Çok eskiden ahbaplar



27.04.2010

26 Nisan 2010 Pazartesi

CAMDAKİ FERYAT

Ev ararken bodrum katın penceresinde şöyle masum ve çekingen bir feryat gördüm : “Lütfen pencerenin önüne park etmeyiniz.” Hiç kullanılmadığı hâlinden belli olan falan marka bir cip, camdaki iniltiye inat o pencerenin önüne, park etmiş gibiydi. Çünkü o arabanın sahibinin ensesi arabanın lastikleri kadar kalın, kendi de bir o kadar odundu. Zaten ensesi kalın olanın gözleri kör, kulakları sağır olur. Bu tipler, garibanın sesini duymaz, hâlini bilmez. Ama kendisinden daha yüksek perdeden havlayan birisinin karşısında yüzünü yerlere sürer, hatta ayaklarını yalar. Camdaki feryâda ne diye kulak versin? Çünkü o an: “ Kime ne yalakalık yaparsam, iki paralık bile olmayan şerefimi ayaklar altına alırsam, şu kadar kazanırım.” diye düşünüyordu.
Bodrum katında oturanlar güneşe hasrettir. Bazen karşı binanın bir penceresinden yansıyan güneşin hayat bahşeden ışıkları birkaç dakika da olsa eve bayram getirir. İki saniyelik güneş, yüzleri güldürmeye yeter. Bu aydınlığı, güzelliği kapkara bulut olup engelleyen, düşüncesiz, sonradan görme odunlar ne bilsin?

KİRACI

Geçen sene dünya kadar masraf yaparak yerleştiğim evden, bu senenin başında ayrılmak zorunda kaldım. Atalar boşuna “El atına binen, tez iner.” dememiş. Altı senelik bir kiracı olarak üç kere ev değiştirdim. Çile bülbülüm çile!
Düşündüm, benim ki de dert mi? Şu memlekette elli senesini, alnının çizgilerinden emek olup akıtmış, hâlâ apartmanların ışık görmez, huzur esmez bodrum katlarında kirada oturan binlerce çileli insanımız var. Yüzlerinde yarım asırlık emeğin izleri duran bu saygı değer insanlar, bir ömür tüketip çalışmışlar, fakat başlarını sokabilecek bir ev dahi alamamışlar. Alın teri bu kadar mı ucuz? Emek bu kadar mı değersiz? Elli yıllık mesai, bir daire almaya yetmiyor, buna ne denir?
Bizde insanın dirisine değer verilmez. Ölüce kıymete biniyorsun. Ömrü boyunca başını sokabilecek, bir daire sahibi olamayan garip insanımız ancak öldükten sonra bir metre karelik kabir sahibi olabiliyor. Buna da şükür!

İSTANBUL’UN PAPAĞANLARI

Şehir efsanesine göre yüzlerce papağanı taşıyan bir kamyon, İstanbul’da şarampole yuvarlanmış. Sağa sola saçılan kafeslerdeki kuşlar, şehrimizin yeşil kulelerine doğru kaçışmışlar. O günden bugüne turuncu gagalı yeşil papağanlar, İstanbul’ un kanatlı türlerinden biri olmuş. Diğer bir rivayete göre de yurt dışından papağan getiren bir kuş severden gümrükte rüşvet istemişler. Vatandaş, hırsızların isteğini yerine getirmeyince “Kırk Harâmiler”in gümrük şubesindeki eşkıya işi yokuşa sürmüş. Adam; şerefsiz, nâmussuz, aşağılık rüşvetçilere kuşlarını bırakmamak için üçkâğıdı olmayan maviliklere salıvermiş papağanlarını. İşte o kuşlar bugün, İstanbul’umuza renk katan papağanların atası imiş.
İstanbul’un tarihi yarımadasında İskender papağanı denilen uzun kuyruklu yeşil kuşlara sık sık rastlayabilirsiniz. Hele hele Osmanlı camilerinin hazirelerinde boy gösteren, gövdeleri göz göz olan, meyvesi leziz çitlembiklerin yakınlarında kanat çırpan bu canlı renkleri görme şansınız daha çoktur.
İstanbul’da papağanların yaşadığını söylediğimde benimle dalga geçenlerin sayısı hiç de az değildi. Çevresinde yem kovalayan kuşları bile bilmeyen; binlerce leyleğin, binlerce kartal ve şahinin İstanbul’un semalarından süzülerek gidişinden habersiz olanların, papağanların İstanbul’da yaşayamayacağını iddia etmesi açıkçası bana tuhaf gelmiştir. Biraz olsun çevremize bakalım. Kuşları, ağaçları, çiçekleri fark edin. Hayatınızın güzelleştiğini hissedeceksiniz.

FUTBOL DİLİ


Dil; hayatı, o dili kullananların seviyesini ve ilgilerini akıl sahibi olan herkese gösterir.
Bir memlekette yaşayan insanlar neye çok değer verirse dillerinde o şeyin yansımaları görülür. Boşuna  “Kişi dilinin altında gizlidir.”  dememişler.  Günümüz insanın en çok neye ilgi gösterdiğini anlamak için dilimize yeni giren şu deyimlere bakmak yeterlidir: Topu taça atmak, dakika bir gol bir, tribünlere oynamak, kendi kalesine gol atmak, üç sıfır geriden başlamak, paslaşmak, pas vermek, pas vermemek, ofsayta düşmek, top yuvarlaktır, top dolaştırmak, şutlanmak, frikik vermek, direkten dönmek, birinci ligde-amatör kümede oynamak… Bu deyimler, günlük konuşmalarda vatandaş tarfından kullandığı gibi; siyasiler, gazeteciler, televizyoncular da bu joker sözleri sık sık kullanmaktadır. Bu tabirler bize, milletçe futbola ne kadar çok zaman harcadığımızı, bu oyunu ne çok sevdiğimizi ve futbol denen uyuşturucuyla nasıl uyutulduğumuzu göstermektedir. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır, eskiden Avrupa arenasında elde edilen başarılı sonuçlardan sonra memleketimizde her şeye zam yaparlardı da sokaklara dökülen ülkemin kalabalıkları, futbolun verdiği sarhoşlukla hiçbir şeyin farkında olmazdı.
              Futbol için ahlâkını, adalet duygusunu, doğruluğu elinin tersiyle itmeyi normal gören insanların dili, bu “ayak oyunundan” birtakım kazanımlar elde etmesi birçok olumsuzluğa rağmen yine de güzel!

17 Nisan 2010 Cumartesi

AKARSUYUN TİMSAHLARI

Falanpaşa bir nehir içinde kırk  timsah var
Bunların kitabında ne insaf ne günah var

Göç vakti bu ırmaktan geçer yüzlerce ceylan
İçleri kıpır kıpır yüzlerinde heyecan

Ne ümit etmişlerdi neler beklemişlerdi
Sıra ile karşıya geçmek istemişlerdi

Hangi otlar lezzetli hangisi bereketli
Hepsini öğrenecek bu ne kadar kıymetli

Sevincinden uçacak yüzü neşe saçacak
Dişleri hissedince duvarlardan kaçacak

Timsahları görmüştü sudan korktu geçmedi
Bilgiye susamıştı timsah vardı içmedi

Anne ceylan yavruya hadi durma geç dedi
Bu su irfan yoludur kendine yol seç dedi

Eğer burdan geçmezsen otlağa gidemezsin
Yavrunu bu çayırda güvenle güdemezsin

Anne suda timsah var başka bir yol yok mudur
Isırılmak istemem  bu isteğim çok mudur

Baksana sen şuraya dişleri kanlı kanlı
O sularda yaşamaz onlardan başka canlı

Evlâdım ben yıllardır bu suyu aşıyorum
Yavrucakları burdan  yıllardır taşıyorum

Şimdi sıra sendedir korkmana hiç gerek yok
Senin gibi ceylanlar bu kirli suda pek çok

Geçer isen karşıya kendin otlayacaksın
Her tarafta yiyecek ottan çatlayacaksın

Timsahlara hiç kızma onlar ders veriyorlar
Belgeselle hayatı önüne seriyorlar

Ama anne timsahlar bize ders anlatmıyor
Bizleri yemek için "okursa" gelsin diyor

Yanlışın var evladım derstir timsahın ağzı
Bilirsen dişlerini görmezsin o boğazı

Timsahlar geçirmiyor nehirin karşısına
Öküz et verdi geçti otlaklar çarşısına

Bu sular neden kirli diye kendime sordum
Rüşvetçinin pisliği bulaşır biliyordum

Paran varsa geçersin sen bu ırmaktan kardeş
Çalışmak nâfiledir geçişler olmaz beleş!

14 Nisan 2010 Çarşamba

SÖZLERİMİN ADRESİ BELLİDİR BESBELLİDİR!

Rüşvetçiye hırsıza çıkarcıya çakarım
Hiçkimse alınmasın ben işime bakarım

Benim yazdıklarımda bir tek isim geçti mi
Biçer döver sözlerim masumları biçti mi

Rüşvetçiyi hırsızı namuslu dost seçti mi
Bir masaya oturup yiyip yiyip içti mi

Kiminle gezer isen onunla anılırsın
Hırsızla yatar isen rüşvetçi sanılırsın

Bıraktım bu işleri devletin su işleri
Bir ceza almamıştı tahrif eden fişleri

Kökleri asırları aşıp giden bir yerin
İçinde bir yapı var okyanustan da derin

Tarihi bir mekânda tarihi bir çapul var
Soyulan garibanda ne para var ne pul var

Nasılsa göz yumulmuş mezarlar arasında
Gözleri fukaranın cebinde parasında

İnsaf mı o da ne ki vicdan mı bilinmiyor
Bu mekânda mazlumun gözyaşı silinmiyor

Ne garip hakkı yedim ne yetim hakkı yedim
Şu vahşi sırtlanlara garibi yedirmedim

Bizim kabahatimiz bunları söylemek mi
Söyleyin çalmak mı suç alın teri emek mi

Her zaman taraf oldum çalışmaktan emekten
Kovulsam da çekinmem doğruyu söylemekten


Bir paşanın sırtına pis bir köprü kurulmuş
Burda Deli Dumrullar ne durmuş ne durulmuş

Zorbalıkla baskıyla köprüden geçirmişler
Beş milyar altı milyar millete geçirmişler

Coşkun pek masum kalır suratsızlar yanında
Herkes biliyor zaten rüşvet vardır şanında

Devekuşu tüyleri dilimde bitti artık
Her fırsatta hırsıza rüşvetçiye biz çattık

Bu işler bitmelidir sözlerim yetmelidir
O insan olmasa da utanıp gitmelidir

Hiçbir kişiye değil haksızlığa karşıyım
Arsızların üstüne giden mehter marşıyım

4 Nisan 2010 Pazar

UTANMAZLARA

Hırsızlığı görüp de kınamayan köpektir
Haksızlık karşısında susan eşşoleşşektir

Şerefsizlik dînine şükür îmânımız yok
Dinsizlerin hakkından îmânsız gelecektir

2 Nisan 2010 Cuma

EDEBİYAT DERSLERİ 1-NÂMIK KEMÂL'İN BİR BEYİTİNİN ŞERHİ

Sevgili öğrenciler, şimdi sizlerle Nâmık Kemâl'in Hürriyet Kasîdesi'ni okuyacağız. Bakın rahmetli "Vatan Şairimiz" neler söylemiş, o günden bugüne değişen bir şey var mı? Dikkatlice okuyalım, dinleyelim, açılayalım...

Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten

Beyiti günümüz Türkçesine düz yazı hâlinde şöyle çevirebiliriz:
Dünyada zâlimlerin yardımcıları alçak kişilerdir;zaten insafsız avcıya hizmet etmekden ancak köpekler zevk alır.

RÜŞVETÇİ NÂMUSSUZLARA YİNE BİR ÇİFT SÖZÜM VAR!

Yamuk olduğu için gelemedi o adam;
Adam, adam değil ki gönderdi bir çift madam!

Madamların suçu yok, sözüm tüccarlaradır;
Dürüstlere güven yok, destek hırsızlaradır!

Ey mahkeme, mahkeme! O zaman da gelecek;
Hırsızlar saltanatı elbet bir gün ölecek!

Deliller dosya dosya, cd'lere sığmıyor;
Bendeki delil kadar gökten yağmur yağmıyor...

Savcılara danıştım, sordum bir avukata;
"Süründürürsün dedi, bunları yata yata."

Milleti koyun görüp soymak isteyenleri
İnşallah atacaksın ey adâlet içeri!

Gözlerin önündedir bunların hırsızlığı;
Ayyuk'u da aşmıştır bunların arsızlığı!

Çöllerde hayat vardır, bunlarda hayâ yoktur!
Ağızlarından akan pislik oluk oluktur!

1 Nisan 2010 Perşembe

1 NİSAN ŞAKASI

Hata ettim, nâneyi yedim özür dilerim
Rüşvetçiye rüşvetçi dedim özür dilerim

Minareyi çalanlar kılıfını hazırlar
Sıçar, üstünü örter kedim özür dilerim

Nâmussuzlara karşı hakaret etmiş atam
Sizi kırdıysa eğer ceddim özür dilerim

Şerefsiz olmasaydı şerefli bilinmezdi
Değerini bilmedim, kendim özür dilerim

Şaka da olsa Ömer adâletten vazgeçme
1 Nisan'da kötü söz dedim özür dilerim