27 Mayıs 2008 Salı

Bana Çocukluğumu Satan Adam: Kemal Sunal…










Her hafta sinemalarda yerli yabancı onlarca film gösterime girmektedir. Film meraklıları bu yapımları seyretmek için sinemalara akın ediyorlar. Kimi film çok beğenilir kimi film ise beklenileni vermez. “Efektleri çok güzeldi, patlama sahneleri için masraftan kaçınılmamış! Türkiye bütçesinden daha büyük bir bütçe ile yapılmış bu film, helal olsun be! Bilinmedik bir hikâye, beklenmedik bir son...” gibi bir sürü laf sıralanır bazı filmlerden sonra.

Sinema festivallerinde, o yıl çekilen filmler jüri tarafından değerlendirilir ve bu filmlerden birkaçı ödüle ya da ödüllere lâyık görülür. Bazı filmler vardır ki bütün ödülleri siler süpürür, hiçbir filme ödül bırakmaz. Kimi oyuncular ve yönetmenler de vardır ki ödülsüz yılları yoktur.

Birçok dalda ödül almış bir film, sinemalarda gösterime girdikten bir süre sonra televizyonlarda yayınlanırsa; artık o film eskidi, son demlerini yaşıyor demektir. Televizyonlarda günlerce: “Dokuz Oskarlı Falan Film ilk kez bizim televizyonumuzda!” diye abartılarak reklâmlar yapılır. Bu filmler, belirli bir seyirci tarafından seyredilir ve o bin bir şaşa ile Oskar’ların verildiği, Altın Portakalların layık görüldüğü filmleri bir daha da televizyonda göremeyiz. Çünkü televizyoncular, bu filmlerin seyirciler tarafından bir daha seyredilmeyeceğini bildiklerinden onları yayına koymazlar.

Nice ödüllü oyuncular vardır ki, ödül aldığı filmleri, ikinci kez bile seyredilmezken sinema hayatı boyunca topu topu iki ödül alabilen Kemal Sunal’ın filmleri, günaşırı televizyonlarda oynamakta ve Türk insanı tarafından zevkle seyredilmektedir. Film satan dükkânların raflarında Kemal Sunal vcd’leri hâlâ büyük bir yer kaplamaktadır. İnternet üzerinden en çok paylaşımı yapılan filmler yine Kemal Sunal’a aittir. Video paylaşım sitesi www.youtube.com ‘da Kemal Sunal videolarına hatırı sayılır bir şekilde rağbet edilmekte,bu videoları seyredenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır.

Türk insanı, teknik hatalarla dolu, belki masrafın m’sinin bile yapılmadığı, özel efektlerin hiç kullanılmadığı, hemen hemen her filminde benzer konuların işlendiği, oyuncu kadrosunu oluşturan yüzlerin bile aynı olduğu, benzerliklerle dolu Kemal Sunal filmlerini tekrar tekrar seyretmiştir. Büyük bir zevkle ve keyifle seyretmeye de devam etmektedir

Zaman, Kemal Sunal filmlerini eskitememiştir. Bu filmler büyülü mü, tılsımlı mı? Kemal Sunal’ı sevdiren, durmadan seyrettiren sebep ne?

Kemal Sunal filmlerini küçüksemek moda olmuştu. Birileri çıkıp dudak bükerek :”Bu filmler çok basit, hem komik de değil.” demişlerdi. Çok tartışıldı; yazıldı, çizildi. İşte o zamanlarda Kemal Sunal filmlerini küçümseme modası baş göstermişti. Anlaşılan o ki günümüzün yapımcıları ve yönetmenleri daha dumanı üstünde tüten yeni filmlerine rakip olarak görüyordu Kemal Sunal’ı. 25–30 sene önce çekilmiş bir film, nasıl olur da günümüzün şartlarında çekilen bir filmden daha çok seyredilir? İster istemez ellerindeki medya gücünü kullanarak : “Kemal Sunal filmlerini basit insanlar seyreder.” diyerek halkı etkilemek istemişlerdi. Etkili de olunmuştu. Çok insanın ukala bir üslupla, papağan gibi bu sözleri söylediğine şahit oldum…

Psikolojik baskılara rağmen halkımız Kemal Sunal sevgisini kalplerinde yaşatıyor. Bunu nereden anlıyorum? Hâlâ onun filmlerini bütün televizyon kanallarında görebiliyoruz. Unutmayalım “reyting” yapamayan bir diziye hemen son verilir. Patronlar, para getirmeyen hiçbir programa, diziye ya da filme televizyonlarında yer vermezler. Onun için hemen her gün bir televizyonda Sakar Şakir, Çöpçüler Kralı, İbo ile Güllüşah, Doktor Civanım gibi Kemal Sunal filmleri gösteriliyor. Vatandaş bu filmleri seyrediyor, seyretmeye de devam edecektir.

“Türk insanı neden Kemal Sunal filmlerini en az on kere seyretmesine rağmen tekrar tekrar seyrediyor?” Bu suale birkaç açıdan cevap verilebilir.

İnsanın rahatlaması için ağlamak nasıl bir ihtiyaçsa gülmek de öyle bir ihtiyaçtır. Hele hele ömürlerinin büyük bir kısmını kuyruklarda beklemekle geçirmiş, kendilerine güler yüz gösterilmemiş inanlarımızın herkesten fazla gülmeye ihtiyacı var.
Kemal Sunal deyince yüzlerde bir tebessüm oluşuyor. Kemal Sunal, bin bir sıkıntı içinde yaşayan, canını dişine takıp yuvasına ekmek götürmeye çalışan; iş çıkışı yorgun argın evine gitmek için otobüste, minibüste saatlerce ayakta duran, aldığı maaşın büyük bir kısmını kiraya verip faturalara ödeyen; çocuğunu bayramlarda sevindiremeyen, gülmeyi unutmuş insanlara gülmeyi hatırlatıyor. Otobüslerde, tramvaylarda, duraklarda, kaldırımlarda, insanların bulunduğu her yerde, yüzlere bakalım. Gülen tek bir insan göremeyiz. Elli, altmış yılın, çığ olup getirdiği sıkıntılar yüzünden, çoğu yerde insan yerine bile konmayan insanlarımız gülmeyi unuttu, somurtuk insanlar topluluğu oldu.
Anlaşılmadığını düşünen bir insan nasıl gülsün? Derdini anlatamayan insan nasıl somurtmasın? Kime dokunsan bin ah işitiyorsun. “Kırılmış, küsmüş, incinmiş gücenmiş” insanlarımıza gülmeyi kim hatırlatsın? Onları kim güldürsün? Bunu başarmak zor değil, çok zordur. İşte asık suratlı bir toplumun güler yüzü olmuştur Kemal Sunal. Bunun için seviliyor, çok seviliyor. Bu sebeple insanlarımız onu kalplerinde yaşatıyorlar… Bunun için her gün evlerine misafir ediyorlar onu.

O,milletimizin saf ve temiz çocuğu. Onda yalan yok, onda sahtekârlık yok, kötülük hiç yok. Kötülere düşman, hep iyilerden, mazlumlardan yana. O,hep halkın tarafında. O, Zeytinburnu’nda, Eminönü’nde, Kuş tepe’de; minibüste, trende, otobüste, yani halkın içinde, Nişantaşı’nda değil. Defilelerde, kokteyllerde göremezsiniz onu. Belli bir siyasi görüşün borazanlığını yapmaz. Kötüler hariç, herkese aynı yakınlıktadır. Kimseyi ayırmaz. Halkın yediği yemeği yer, onun gibi giyinir, onun gibi yaşar. Onun yaşayışıyla, inancıyla, kültürüyle dalga geçmez. Çünkü o içimizden biri. Bunun için seviliyor Kemal Sunal.

Kemal Sunal niçin eskimedi? Neden hâlâ seviliyor sorusunun bir başka cevabı da filmlerinin, Reşat Nuri’nin romanları gibi hep iyilik üzerine kurulu olmasıdır. Rahmetli, sadece Zübük’te kötüdür, o da halkın gözünü açmak için. Seksen bir filminde hep iyidir. Hep kendisini şöhret yapan, kendisine değer veren halkının iyiliğini mutluluğunu ister. Ay sonunu zor getiren vatandaşının derdiyle dertlerinir. Kazandığı parayı muhtaç sahipleri ile paylaşır. Köyü, ağanın elinden alır, toprakları köylüye dağıtır. Kan davalısını öldürmez. “Bu canı sana ben vermedim ki ben alayım. Bacım, ben babasızlık nedir, bilirim. Bebeğin, babalı büyüsün.” der ve hapishanede cezasını çekmiş babasının katilini, bütün baskılara rağmen öldürmez. At yarışlarından kazandığı parayla mahallelinin borçlarını öder. Hasta çocuğunu tedavi ettiremeyen arkadaşının hastane masraflarını karşılar. Kendisini öldürmek isteyen Gardrop Fuat’ı boğulmaktan kurtarır. Tüp, ekmek, yağ kuyruklarında çaresizce bekleyen vatandaşı, ömür törpüsü kuyruklarda beklemekten kurtaran bir kahraman olur. Dereye zehirli atıklarını boşaltan fabrikayı kapatır. Sahte doktordur, şifalı otlarla kasabalıyı tedavi eder, fakat hiç kimseden bir kuruş para almaz. İntihar etmek için kendini ağaca asmaya çalışan kişiye: “Yapma ya, yarın yepyeni bir gün olacak, güneş gene doğacak; kuşlar, horozlar ötecek; tavuklar yumurtlayacak… Yaşamak çok güzel!”der. Canına kıymak isteyen adamı bu kötü işten vazgeçirir. Sokakta bulduğu çocuğa analık, babalık eder. Bir başka filminde: “Bir daire, aylığından çok daha fazla kira getiriyorsa demek ki bir daire kadar bile değerimiz yok. Okumuş, yazmış bunca yıllık devlet memuru; üç çocuk, bir eş ve bir kaynana sahibi aklı başında bir adamın bir apartman dairesi kadar değeri olmasın. Ne acı!” der. Bunlar hep halkın iyiliğini, halkın mutluluğunu isteyen sözlerdir. İşte Kemal Sunal bunun için sevilmekte, bunun için kalplerde hâlâ yaşamaktadır.

Ben inanıyorum ki “Holivud” yapımcılarına, yönetmenlerine 30 yıl önce çevrilmiş filmlerin hâlâ seyrediliyor olduğundan, reytingleri zorladığından söz etsek inanmazlar. Çünkü onlar için bu imkânsızdır. Çünkü o filmler sadece gişe hâsılatı için ve Amerikan emperyalizmi için çevriliyor. Samimi olmayan düşüncelerle çevrilmiş filmlerin ömrü kısa olur…

Ben de seviyorum Kemal Sunal’ın filmlerini. Hem de çok seviyorum. Neden mi?
1980’li yıllarda, çayırların ufuklarca uzandığı, bahçeli evlerin olduğu İstanbul’da çok güzel bir çocukluk yaşadım. Dünya kadar arkadaşım oldu. Şimdiki çocukların adını dahi bilmediği türlü türlü oyunlar oynardık. Arkadaşlarımla oyunlara öyle bir dalardık ki kendimizi kaybederdik. “Ne adımız olurdu ne yaşımız. Kim olduğumuzu bile unuturduk. Hiçbir şeyden haberimiz olmazdı. Uçurtmamızla mavi göklerin bembeyaz pamukları arasında gezerdik.” Çimenleri yastık yapar, bulutlara hayallerimizi çizerdik. Çayırlardan papatya toplar, şarkıdaki gibi başımıza taç yapardık. Kumru sesleriyle uyanır; hanımeli, gül, karanfil kokularıyla kendimize gelirdik. Şeftaliyi, inciri, elmayı, armudu dalından koparırdık… Çoğu zaman sular kesilirdi; kuyulardan, tulumbalardan bidonlarla evimize su taşırdık. Elektriğimiz de sık sık kesilirdi, mum ışığında tatlı tatlı muhabbetler ederdik. Komşudan bir fincan yağ ya da şeker isterdik… Sen, ben kavgası olmazdı. Bilmezdik menfaat kavgalarını, bilmezdik siyasi çekişmeleri… Huzurluyduk, mutluyduk…

Şair demiş:

“Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer.”

Vallahi değer, billahi değer! Çocukluk yıllarımı hatırlamak bile dünyaya bedel. İşte, o filmler, yaşadığım o güzel yılların güneşini, havasını; taşını, toprağını; ağacını, çiçeğini; bağını, bahçesini gösteriyor bana. Çocukluk yıllarımın ağabeylerini, ablalarını; amcalarını, teyzelerini kısacası o dönemde yaşayan bütün insanları görüyorum o filmlerde. Cahit Sıtkı’ya “Affan Dede satmıştı çocukluğunu”,bana da rahmetli Kemal Sunal …

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Gömleklere Yazılan Maniler 11 YD MAT 2007-2008

İnce, zarif boyludur,
Asildir pek soyludur,
Güzel Sabiha Arda,
Hoştur güzel huyludur. (Sabiha Arda) (04.06.2008)

Cam dibinde o turur,
Arada bir konuşur,
Gözde bir konuştu mu
Tam on ikiden vurur. (Gözde Kadak) (05.05.2008)

Dönmez o dünya gibi,
Gül yüzü rüya gibi;
İnsanlıkta bir melek
Var mıdır Hülya gibi? (Hülya Yamak) (05.05.2008)

Karşımız hastanedir,
Okulum bir tanedir;
En iyi dost,arkadaş
Nuri'dir,Nurdane'dir. (Nurdane Maden) (05.05.2008)

Tiren* çıkmasın raydan,
Keyif alırım çaydan;
Nuru göz kamaştırır,
Daha nurludur AYDAN (Aydan Şahin) (05.05.2008)

*Tiren kelimesini TDK'ya rağmen böyle yazıyorum.Böyle yazılması taraftarıyım.Çünkü Türkçe'de böyle söyleniyor.

Ötmektedir bülbülüm,
Kırmızı beyaz gülüm;
Sordular en güzel kim?
Yer gök inledi: Begüm! (Begüm İnan) (05.05.2008)

Dünya bir yalancıdır,
Ayrılık bir sancıdır;
İyilik meleğimiz
Bizim Merve Balcı'dır. (Merve Balcı) (05.05.2008)

Şimdi herkes yastadır,
Bu gönüller hastadır;
İyilik ve güzellik
Hep Burcu Arasta'dır. (Burcu Aras) (05.05.2008)

Derslerde birincidir,
Gönlümde bir incidir;
"Kimdir?" diye sorarsan:
"Merve Değirmenci'dir" (Merve Değirmenci) (05.05.2008)

O solmayan çiçektir,
Her zaman gülecektir;
Gönüller sultanıdır,
Firdevs güldür,çiçektir. (Firdevs Çiçek) (05.05.2008)

Bir yıl geçti büsbütün,
Söyle sen kime küstün?
İyilik yarışında
Elif herkesten ÜSTÜN (Elif Üstün) (05.05.2008)

Sözleri hep özlüdür,
Her an doğru sözlüdür,
Bu dünya bahçesinde
Çiçek Özge Özlü'dür. (Özge Özlü) (05.05.2008)


Sessiz sakin birisi,
Güzel,hoş içerisi;
Gülçin'in yüzü gülsün,
Hikâyedir gerisi... (Gülçin Demir ( 06.05.2008)

Yiğittir,pek şanlıdır;
Duramaz capcanlıdır;
Davutpaşa ağası
Orhan delikanlıdır. (Orhan Köse) ( 06.05.2008)

Gitti okul zamanın,
Üstündedir dumanın;
Dinlemedik bir kere,
Özge nerde kemanın? (Özge Güngörür) ( 06.05.2008)

Sınıfta bir an durur,
Hep ışıl ışıl olur;
Geceyi aydınlatır,
Bir değil çünkü BİNNUR. (Binnur Yaman) ( 06.05.2008)

Gülün işleri nazdır,
Konuşması pek azdır;
Elif'i herkes sever,
Yüzü kardan beyazdır. (Elif Yağız) ( 06.05.2008)

Gelir Beylikdüzü'nden,
Kaçmaz bir şey gözünden;
Gülücük eksik olmaz
Zehra'nın gül yüzünden... (Zehra Kübra Gündüz) ( 06.05.2008)

Konuştuk sinemadan,
Bilmedik geçmiş zaman;
Seviyeli,kültürlü
Rıdvan okur her zaman. (Rıdvan İlçi) ( 06.05.2008)

Aylar geçti an gibi,
Kıymetlidir can gibi,
Keşke öğrencilerim
Hep olsa Rıdvan gibi... (Rıdvan İlçi) ( 06.05.2008)

On sekizden gün aldı,
O haberi dün aldı,
Ayrılığa üzülen
Bizim Nazan Ünal'dı...